14 Ekim 2010 Perşembe

Dönüş

Şu an bizden çok uzaklarda bulunan (google earth falan kullanarak kilometre hesaplayıp böyle çok cafcaflı ve dokunaklı bir cümle hazırlayabilirdim ama uğraşmadım) sevgili dostum Onur, beni "Eren Bey'in nasıl olduğunu" tekrar kendi içimde tartışmaya açmaya yönlendirdi geçen gün. Bir nevi cesaretlendirdi diyebilirim.


Ben de dostumun beni cesaretlendirmesi üzerine öncelikle biraz düşünmeye başladım. Düşündüğüm şey, Eren Bey'in nasıl olduğunun Sosyal Medya'da yayınlanmaya değer nasıl bir boyutunun olduğu idi. Neden insanlar Eren Bey'in nasıl olduğunu merak ediyor olabilir?


Aslında hali (Kendime not: Kubuntu da şapkalı a kullanamıyormuşum, şimdi farkettim) hazırda gerçek anlamıyla Eren Bey'in nasıl olduğunu "merak" eden, böyle bir ilgi içerisinde olan bir okurumun olduğunu düşünmüyorum. Şu anda durum "aa hacı, bak Eren'in blog'u varmış, hadi takip edelim ama hiç okumayalım" cinsinden birşey. Ha yok, bunu kötü manada söylemiyorum. Sadece şu anda "TAKİP EDİLECEK" bir ürün ortaya dökmüyorum. Sorun sende değil, bende kafaları.


Neyse, dediğim gibi, oturup biraz düşündükten sonra bazı taşları yerine oturtmanın, ve bunu sizinle paylaşmanın vakti geldi dedim kendi kendime.


Evvela, Eren Bey'in nasıl oluşu somut, kendi özellikleri açısından belirgin ve tanımlanabilen bir kimlikten ziyade; daha soyut, muğlak, sınırları belirlenemeyen, karakter özellikleri tam da tahlil edilemeyen ve birden fazla kişinin; bu anlamda da bir topluluğu, toplumu veyahut sınırları geniş bir toplumun içerisinden bir kesimi tanım kümesi içerisine alan bir kimlikler silsilesinin nasıl oluşu ile ilgili diye düşünüyorum. Böylece bütün bu yazma mevzuu daha eğlenceli, daha ilgi çekici, belki daha didaktik veya daha septik bir hale kavuşabilir.




Hal böyle olunca geriye, muğlak bir kimlikler silsilesinin "nasıl olduklarını" (bu anlamda Eren Bey'in nasıl olduğunu) anlatacak ürünün içeriğine dair bir tanım yapmak kalıyor.


Tamam fazla kasıntı oldu. Kısacası, bugün atıyorum futboldan konuşurken (baştan söyleyeyim, bu blogda futbol olmayacak. Örneklem kümemizde futbolla ilgilenen kimse yok, malesef), yarın da demokratik yönetimlerde ordunun rolü üzerine birşey yazmak, hani çok da abes olmasa da biraz karmaşıklık ortaya çıkartıyor gibi geliyor bana. O yüzden daha stabil (!) bir konsept üzerinden yola çıkmak, zaten piyasadaki bir çok blogger'ın da farkettiği ve uygulamaya koyduğu üzere çok daha akılcı bir yöntem.


Şu anda bu stabil konsept üzerine birşeyler kurgulayamıyorum. Ama zaten bir çok zaman, birşeleri kurgulamak o şeyin auratik, spontane hatta "sacred" özelliğini yok ediyor diye düşünüyorum. Tabi bütün bu blog olayı ne denli auratik falan olur hiç bilmiyorum. Ama olsun. Maksat laf olsun.


Evet, düşündüm de, bütün maksadım(ız) laf olsun torba dolsun.